fare kediDış dünyadan fazlasıyla kopmuş olan bir köye günün birinde bir yabancı gelir. Küçük bir erkek çocuğuyla arkadaş olur ve ayrılırken ona bir veda armağanı vermek ister. Bir kedi. Şöyle der: “Bak, senin için bir kedi! Ne tatlı değil mi?” Ama gerçekte bu kedi, gri renkli, küçük bir faredir.

O güne kadar hiç kimse bir kedi ya da bir fare görmemiş olduğu için hiç kimse bir şeylerin yanlış olduğundan şüphelenmez. Herkes bu küçük, tatlı, gri “kedi”yi çok sever. Sevmek de ne kelime, bütün köy, gerçekte fare olan bu “kedi”ye bayılmaktadır! Çocuğun bütün akrabaları “kedi”yi pek överler, çünkü daha önce hiç kedi görmemişlerdir.

Yıllar böyle geçip gider ve bu küçük, gri “kedi” beslenir ve sevilir.

Kedinin sahibi olan çocuk artık büyümüştür. Bir gün köye kedileri tanıyan biri gelir ve ona şöyle der: “Faren de pek güzelmiş!” Kedisine fare dendiği zaman çocuğun nasıl tepki gösterdiğini tahmin edebilirsin. Önce kendisini savunmak ister: “Bu bir fare değil, bir kedi! Bütün yaşamım boyunca biliyordum bunu. Sadece ben değil, köydeki herkes biliyor. İstediğine sorabilirsin!”

Tahmin edebileceğin gibi gerçeğin ortaya çıkması ve köydekilerin ikna olması çok uzun zaman alır.

Çocukluğundan beri öğrendiğin şeylerin gerçek olduğunu nereden biliyorsun? Gerçekleri bulamaman için onların önüne bir duvar örülmüş olamaz mı? En iyi arkadaşların ve akrabaların başta olmak üzere hemen herkes  aynı şeyden emin. Peki ya bu şey gerçek değilse? Gerçeği kendin aramaya çıksan, İncil’i kendin okusan ve İsa Mesih hakkında ne yazdığına kendin baksan daha iyi olmaz mıydı?